Romanda adı geçmiyor (gerçekten) ama semtlerinin ve saraylarının adlı adınca yer almasından kolayca anlaşılacağı üzere şehrin ilham kaynağı İstanbul. İfe, Eyasu, Murad ve diğerleri şehirlerine ne ad veriyorlar, bunu tam olarak bilemiyorum. Şunu biliyorum, Muradlar hanedanı biraz daha devam ederse, dilin imparatorlukta evrimiyle birlikte Muradkent, yeni bir ad olarak yerleşebilir. Daha sonraları da belki, Batı Avrupa'yla biraz daha yakınlaşma çabasının bir parçası olarak, Muradopolis. Neden olmasın?
Romandaki ülkeye gelince, tarihte hiçbir ülkenin hiçbir döneminin sınırlarına tam olarak uymadığını fark edeceksiniz. Romanın jeopolitiği öyle gerektirdi deyip bırakayım.
Saray, bildiğiniz Topkapı Sarayı'na epey benziyor. Murad, birtakım değişiklikler yapmış; tasarrufundadır, yapar elbet. Görünür başka bir değişiklik, bugün bildiğiniz sarayın parçası olmayan, yani tarih boyunca kırpılmış bahçelerin, köşklerin, diğer binaların romanda yaşaması. Aşağıda bazılarını betimleyen çizimlere yer verdim. O yıllara dönüp saatlerce gezinmek isterdim doğrusu. Tabii muhafızlar avare avare dolaşan birini görür görmez canıma okurdu, ayrı mesele.
İfe'nin apartmanının "rol modeli" olan binayı bugün Doğan Apartmanı olarak biliyoruz. Uzun yaşamında birden çok sahibi olmuş bu yapının; sahibi değiştikçe adı da değişmiş. Ben 1929-1942 yılları arasında Victoria Sigorta binaya yerleştiğinde üzerine yapıştırılan "şatafatlı" etiketini, Victoria'yı tercih ettim. İskoçya'dan kalkıp gelen Başhemşire Ainsley zaten şehirden memnun değildi, sinirini iyice bozmak için Kraliçe Victoria'nın adı yardımcı oldu. İfe'nin neden en tepede, basık tavanlı bir katta oturduğunu tahmin etmek zor değil: Newport sahiline sıralanmış, Vanderbilt'lerin, Astor'ların ve diğer zengin ailelerin yirminci yüzyıl yaklaşırken yaptırdığı çok katlı malikaneler de hep böyle havasız, tavan arasının sıcağıyla boğuşan katlarla "taçlanmıştır" örneğin. Kimlerin odalarının o katlarda olduğunu merak edenler, bugünkü apartmanlarımızın bodrum katlarına, kazan dairesinin yanı başına bakabilirler.
Eyasu'nun dükkânına gelince, çarşının bugün izi yok ama Galata'dan tarihi yarımadaya doğru yürürken, mahzenininin soğuğu sokağa kadar taşan bir Doğu Roma kalıntısının yanından geçerseniz bir gün, belki odur – daha doğrusu onun küçüğüdür.